Ayça Ulutaş Hikaye

Bir Kişilik Yer

Visits: 2

Ekim ayının soğuk günlerinden biri ve ben her zaman yaptığım gibi yürüyüş yapmak için dışarı çıktım. Kendimi iyi hissetmediğim zamanlarda yürümek bana hep iyi gelir ve ben yine iyi hissetmedigimden dolayı kendimi gökyüzüne bıraktım. Henüz karanlık çökmesine iki saat vardı, fakat havanın kapalı olması yüzünden etraf olduğundan daha az aydınlıktı. 
Kulağımdaki kulaklıkta çalan  müzik eşliğinde çamurlu yollarda yürümeye başladım. Uzunca bir süre yürüdüm, bir çok şarkı dinledim ve nereye gittiğimi düşünmeden, adımlarımı takip ettim.
Bir parkı görüp orada biraz dinlenmeye karar verdim. Parka girerken  bankta tek başına oturan O’nu gördüm. Yanına gidip gitmemek arasında kararsız kaldım , fakat kendimi durduramayıp yavaş adımlarla O’na doğru yürüdüm.
Yanında durana dek beni fark etmedi. Çekinerek selam dedim. Bana dönüp baktığında, şaşırmış görünüyordu. Hiç bir şey söylemedi. Buna aldırış etmeden ‘Oturabilir miyim ?’ dedim. Sessizliğini korumaya devam ediyordu. Oturabilmem için bana yer açtı kenara kayarak. Neden bilmem iyi görünmediğini ve o an iyi hissetmediğini fark ettim. Bana bakmadan, aniden “gözlerini kapat” dedi. Sorgulamadan isteğini yaptım ve gözlerimi kapattım.
-Ne görüyorsun?
— kendimi görüyorum.
-Nasıl kendini görüyorsun?  Gözlerini kapattığında sadece karanlığı görebilirsin! Dedi.
Durup birden güldüm. Bilmediği bir şey vardı.
-Sen kapat gözlerini! Dedim ona bakıp.
Gözlerini kapattığında ona ne gördüğünü sordum. Gözlerini açmadan hiç bir şey dedi.
Derin bir nefes çektim önce sonra ona hiç bakmadan , gözlerini kapattığında ;
-Hiç bir şey göremiyorsan bir anlamın yok! Dedim.
–Nasıl yani ? Diye bir soru sordu .
Bu soru, yüzümde ufak buruk bir tebessüm bıraktı.
Bana dönüp;
Gözlerini kapattığında nasıl kendini görüyorsun? Diye sordu.
Aslında cevabım basitti fakat O ve onun gibiler bunu ben söylemeden anlamayacak kadar basitti.
-Bak ! Dedim ona etrafı göstererek. Oturduğumuz banktan ona elimle ağaçları etrafta dolanan kedileri ve insanları işaret ettim.
-Peki ne var bunlarda? Dedi.
Sakin bir ses tonuyla , ona şu cevabı verdim:
-Gözünle her şeyi görebilirsin, kendin dışında, yalnızca aynaya baktığında kendini görebilirsin o da aslında sana gerçek seni göstermez.
Dediklerimi anlamış gibi başını salladı.
Bir kaç saniye susup devam ettim.
Gözlerini kapattığımda kendimi görüyorum, gerçek benin acıları geçiyor gözümün önünden bütün gerçekliği ile görüyorum kendimi. Karanlıkta görüyorum kendimi karanlık ben olmuşum gibi adeta. Bir de , sessizlik çöküyor zihnime, ruhum kadar sessiz ve sakin görünüyor.
Sonra, birden susmak istedim. Devam edemedim cümlelerime, boğazımdaki düğüm, izin vermedi çıkmasına.
Bir süre etrafa bakmakla yetindik. Sanki dünya o kadar güzeldi ve ben o kadar bu güzellikten mahrum bırakılmış gibiydim ki!
Bu düşünceler gözümdem bir damla yaş akmasina sebep oldu.
Bu defa kendimi durdurmayıp izin verdim gri bulutlu gözlerimden fırtınanın kopmasına ve bir yagmur yağmasına. Ağladığımı görünce başını önüne eğdi, suçunu biliyor gibiydi.
Ruhuma mıhlanan o acı gitmeyecekti, götüremeyecekti, bunu çok iyi biliyordu.
Ona dönüp;
-Bak! İşte her şey bundan ibaret .
Karanlık, içimde dolanan bir şeytan ve bu şeytan beni ele geçiriyor, dedim. Yüzüme bakıp hiç bir şey söylemeden kalktı. Her zaman yaptığı ve en iyi bildiği şeyi yaptı. Şaşırmadım, bir şey de söylemek istemedim.
Zaten çoktan gitmesi gerekiyordu , gözlerimle bunu anlatmak istercesine ona baktım son kez.
Usulca ayrıldı yanımdan ve ben o banka çivilenmiş gibiydim.
Kalkamadım, kalkmak istemedim. Bir kaç dakikalığına doldurmuştum, o bir kişilik yeri.
Ben, hep orada kalacaktım, bir parçam orada kalacaktı. Bunları düşünürken bir kedi geldi yamacıma. Gözyaşlarımı sildim ve kediyle beraber oracıkta kaldım. Ruhuma çöken karanlık bu defa benden kaçıp gökyüzüne gitti. Ben de kendimden gittim.

AYÇA ULUTAŞ

Fehva-ı Cedid