Visits: 8
Yirmi beş yaşında ailesinin tek çocuğu güzeller güzeli bir kadın ve yirmi yedi yaşında ailesinin tek çocuğu akıllı olduğu kadar kibar ve düşünceli bir adam.
Dillere destan bir aşka ihtiyaç duymadan gönüllerinin birleşmesi sonucunda evlenirler. Mutlu yuvalarının neşesi, göz aydınlıkları olsun diye yıllarca dua ile sabrederler.
Torun hasretiyle yanan aile büyükleri bu yolda evlatlarına destek olarak minik yavruya tez zamanda kavuşmak için dualar ederler. Aradan geçen yıllar sonunda müjdeli haber alınır, hamile anne için bütün aile seferber olur. Her şeyin ilki, ilk defa oluşu ve bilmediğin bir duyguyu tatmanın heyecanı bambaşka olur.
Hamilelik evresinin zorluğuna, sıkıntısına ve tehlikesine rağmen dokuz ayın sonunda kucağa alınacak o minicik bedenin mutluluğu ise mucizedir.
Beklenen gün gelir ve minik yavrusuna kavuşmanın heyecanıyla anneyi ameliyathaneye alırlar. Gergin bekleyişin dakikaları saydırdığı uzun bir zamandan sonra hemşire, kucağında bebekle görünür. Babası, dedeleri, anneannesi, babaannesi, herkes merakla kapıya bakar. Bebeği fanusa benzeyen bir beşiğe yatıran hemşire ailesiyle tanışması için kapıya getirir. Minicik bedeni buruşuk yüzüyle o kadar masum ve savunmasız ki dokunmaya korkar babası. Bebeği ailesine teslim eden hemşire “Annenin durumu iyi birazdan onu da odaya getireceğiz.” diyerek ameliyathaneye geri döner. Duygu karmaşası yaşayan aile ise dillerinde dua, yüzlerinde mutluluğun emaresi tebessüm ve gözyaşıyla bebeği izlemeye başlar. Narkozun etkisinden tam kurtulamayan anne yarı uyanık vaziyette getirilir. Yatağına alınan anne o haline rağmen “Bebeğim nerede ?” diyerek hasretle beklediği yavrusunu görmek için çabalayınca, minik yavruyu annesiyle buluştururlar. Yaklaşık sekiz saat sonra anne tamamen kendine gelir. Yatağında hafif oturur halde durmaya, bebeğini doyurmaya başlar. Anne ve bebeğin yanında refakatçi olarak baba kalmak ister ve herkesi evine gönderir. Çiçeği burnunda taze anne baba çok mutlu ve ürkektir. Bebek ağladığında baba hemen telaşla yerinden kalkar bebeğinin yanına gider. Hassas bir mücevheri taşır gibi yavrusunu alır annesinin şefkatli kollarına teslim ettikten sonra hayranlık ve şükürle onları izlemeye başlar. Anne tüm sevgisiyle sarıp sarmaladığı yavrusunu doyurunca kocasıyla göz göze gelir, aşk dolu bir tebessümle bakar. Karısının bakışıyla yanlarına giden baba eşine sarılır ve onun başını göğsüne yaslayarak destek olur, yorgun ve canından can getiren eşine. Sevgisini eşine ve çocuğuna göstermekte oldukça cömert, sarılmanın şifasını bilen baba bu gücünü kullanmanın gururuyla mutluluk denizinde yüzer.
Hastanede geçen iki günün ardından, sessiz yuvalarının neşesi minik bebeğiyle huzur kokan evlerine dönen çifti aile büyükleri karşılar. Kendisi küçük etkisi büyük bu minik misafir için tüm aile seferber olur. Aile büyüklerinin tecrübesi ve anne babanın özeniyle sevgi yumağıyla sarılır ufaklık. İlk aşısı, ateşli halleri, ilk dişi, ilk kelimesi derken altı ay su gibi geçer. Altıncı ayında bebeğinde bir gariplik olduğunu fark eden anne endişelenir. Yutkunmakta zorluk yaşayan bebeğinin üşütüp hasta olduğunu düşünür. Bir kaç gün sonra bebeğinin oturduğu yerde desteksiz duramadığını, oyuncağını tutamadığını fark eder. Endişe ve korkuyla eşini arar. Karısının ağlamaklı sesini duyan baba daha çok endişelenir hemen eve gider. Yavrusunun halini görünce önemli bir şey olmadığını düşünmek istese de içindeki şüpheden kurtulmak için hastaneye götürmeye karar verir. Altı ay boyunca hiç bir sıkıntısı olmayan bebeklerine ne olduğunu bilemiyorlardı. Durumu anlatınca doktorun değişen yüz ifadesi aileyi iyice endişelendirir. Doktor bebeğe bir takım testler yapacağını söyler. Yapılan tetkikler sonucunda bebeğin SMA hastası olduğu ortaya çıkar. Anne ve baba hep duydukları bu hastalığın adını duyunca göz göze gelirler. İkisi de şaşkın ne yapacağını bilmez halde donup kalır. Doktor ailenin durumunu görünce onların kendisine gelmesi için bu hastalığın tedavi yöntemlerinden bahsetmeye başlasa da anne ve baba anlatılanları duymaz. Çokça duydukları bu hastalıkla yüzleşmek öyle kolay değildi. SMA hastası çocukların görüntüleri bile yürekleri parçalıyordu şimdi bu hastalıkla mücadele etme düşüncesi anneyi gözyaşları içinde bırakır. Baba, kucağında bebeğiyle ağlayan karısını nasıl teselli edeceğini bilmez bir halde dirayetli olmaya çalışır. Anne ve baba biraz sakinleştikten sonra doktor onlarla tekrar konuşup neler yapılacağını anlatmaya başlar. Sonu olmayan geçici bir tedavi yöntemi, bu hastalığın genetik olduğu, anne ve babanın taşıyıcı olduğu gibi bir sürü tıbbi bilgi sıralayan doktoru algılamaya çalışan baba kendini biraz toplayarak doktora
“Çocuğum ne kadar yaşayacak ya da ne kadar eziyet çekecek, canı ne kadar acıyacak onlardan bahseder misiniz ?” der. Kocasının sözlerini duyan anne, ağlayarak yavrusuna sarılır.
Yıllarca beklediği evinin neşesi yavrusunun, amansız bir hastalığın elinde acı çekeceğini bilmek kahreder anneyi. Bu gerçekle yüzleşmek ve kabullenip bundan sonrası için kendini hazırlamak zorunda olduğunu düşünür. Tedavi yöntemleri, pahalı oluşu, fazla ilaç olmayışı, yaşayacakları zorluklar, bakımın zor oluşu bunların hiç bir önemi yoktu. Kucağındaki yavrusunun gözünün içine bakarak hıçkırıklara boğulur.
Umut ve heyecanla çıkılan bir yolculukta karşılaşılan en büyük imtihan evlat olabiliyor. Daha doğmadan onunla ilgili hayaller kurup ilk adımını, koşmasını, parkta oynamasını, okula başlamasını düşünürken, amansız bir hastalıkla savaşmak zorunda olacak minik bedeni düşünmek en derinden sızlatıyor yüreği. Son yıllarda sayısı oldukça fazla artan, ailelerin ve hastaların çok yıprandığı tedavisi olmayan bir kas hastalığı SMA, tıbbi terimini tanımını bir kenara koyup ailenin gözüyle bakınca “Sonsuz Mutluluğa Ağıtlar”.
Yani ebediyete uğurlanan canlar için hüzün ve teslimiyetin imtihanı.
İNCİ PARLAK