Visits: 5
Ey geçmez gençliğin telaşsız sesi
Sesinle ölümü ürkütmüş, terletmişsin.
İnsan dünyaya adım attığı ilk andan itibaren içinde gerçekleşmeyi bekleyen gaye ateşi oluşur. Bize sunulan hayata ayak uydurmak için bu gayelerimizin peşinden koşarız. Parkta oynarken arkadaş bulmak, sınıfın en iyisi olmak, en yüksek derece ile okulu bitirmek, mesleğinde en bilgili kişi olmak gibi kalıplaşmış düşüncelerimiz vardır. Karakoç, ‘’Bizi yaşatan misyondur. Görevdir. Görevsiz insanda hayır yoktur. Sadece yemek, içmek, yaşamak, keyfimize bakmak için bu dünyaya gelmedik. Bu dünya hayatı bir anlıktır. Bittiği anda, sadece eseriniz ve iyilikler kalır.’’* demiştir.
‘’Gerçek devrim, diriliştir.’’* düşüncesini savunur Karakoç. Devrim oluşturmak için kafesimizde attığımız sessiz çığlıkları, kafesin dışındaki kükremelere dönüştürmek vazifemizdir. Tek başına kükremenin can çekişmekten farkı yokken, birlik olarak kükremenin can alıcı bir farkındalığı vardır. Birlik olmanın en mütevazi yolu ise uhuvvet bilincini oluşturmak ve pek âlâ korumaktır.
‘’Bu vatanı korumak için iki yüz elli bin kişi Çanakkale’de şehit düştü. Bu insanlar aptal değillerdi. Çıkarın ne demek olduğunu biliyorlardı dedelerimiz. Ama onlar fedakâr insanlardı. Feragatkâr insanlardı. Onlar bir ideale inanmıştı. Ölürüm yine dönmem dediler. Ve dönemediler. Eğer bugünkü hudutlarımız kalmışsa ve eğer şu günkü özgürlüğü yaşıyorsak ve ezanlarımız okunuyorsa bilin ki, bunları biz o zatlara borçluyuz. Dedelerimize, babalarımıza borçluyuz. Ama bu unutuluyor.’’** diye haykırmıştır ruh teri döken yazarımız.
Karakoç’un bütün hayatı, davası, yazarlığı, fikir adamlığı, sanatçılığı, politika atılımı, verdiği konferanslar İslam medeniyetinin dirilişi, davası içindir. İslam’ın dirilişi yani toplumun dirilişi, insanın dirilişi, insanlığın dirilişi davasıdır. Şartlar zordur, zamanımız dardır ve sorunumuz derindir fakat içimizde sıcaklığını yitirmeyen ateş hâlâ yanmaktadır. Diriliş öncümüz ‘’Bir gün gelecek, yine ‘’Yüce İslam Milleti’’ bilinçlenecektir. Nerelerden nerelere geldiğini öğrenecek ve onu uyandıracaktır. Buna en büyük bir inançla inanıyorum.’’ diyerek adeta ruhumuza uyanışımızın savaş tohumlarını serpmiştir.
Okumalarım boyunca ruhuma ekilen tohumları büyütürken aklımdaki tek fikir dirilişin nasıl başlayacağı ve nasıl devam edeceği oldu. Karakoç ‘’Ruhlar arasında bir savaştır. Bu savaşlarda bedenlerden, maddi vücutlardan önce ruhlar, mânevi vücutlar yani varoluşlar düşer, tutsak olur yenilgiye uğrar. Diriliş, ruhun açtığı bu sürekli savaşı sürdürme ve bu savaştan sürekli olarak başarılı çıkma demektir. Cümleleriyle bir birey olarak sancı çekmem gerektiğini bana fark ettirmiştir.
Bu cesaret gerektiren hareketlenmede tek seçeneğimiz, ‘’kahraman’’ olmaktır. Karakoç’a göre ‘’Kahraman, ilkin kendi iç savaşını yapmış, bunu başarmış, içinde iç zaferden bir dünya kurmuş, bu iç zaferi dışa vuran, iç dünyasının dışta tecellisini arayan üstün kişidir. İnsanın hayvanlığını medenileştirdiği kadar, medeniyeti de hayvanlaştıran bu çağda kahraman olmayı ilke edinmemi sağlayan bu dürtü şüphesiz içimde alevlenen uhuvvetin getireceğine inandığım Diriliş gücüdür. Davamız, uhuvvet bilinci ile oluşturduğumuz birliğimizi uçuruma sürüklenmek değil, uçuruma giden kardeşlerimizi kurtarmaktır.
Saygı ve Rahmetle anıyoruz…
İNCİ PARLAK