Visits: 1
Kalbimin donuklaşmış terini silip henüz çözülmeye yüz tuttuğu bir vakitten yazmaya başlıyorum…
Düşmeden düşüncelerim yerlere, cümlelerim büyük bir kargaşa yaratmasın diye dilden dile, kendimle uzun uzadıya savaşıyorum. En nihayetinde birkaç vakte kadar “Elalem Yazarsa” deyip başlıyorum…
Hani hep diyoruz ya; imtihan, imtihan diye. Bu yazımda ise kalemi tutanın değil aslolan kalemin elalemle imtihanı deyip bir başka manada soluklanıp farklı bir boyut getireceğim.
“ Kalem tutan elden zeval gelmez, dilin kaleminden sakınsın elin…” diye bir cümle düşüyor kalbime ve böylelikle düşüncelerimin kapısı aralanıyor.
Kalem demiştik, dilinde tutanın tek amacı zihni dondurmak, bedeni ruhu daldan dala kondurup düşüncelerini kusturmak gibi değil miydi? Peki ya o kalemi elinde tutan? Onların yaptığı şey mürekkebi bulandırmadan tatlı bir ahenkle akıtmak değil miydi? Nisbeten lezzetinden payına düşeni alır gibi…
Düşünün ki bazı zamanlar kendimiz dahi ne düşündüğümüzün farkında değilken bir başkasının kendi düşüncelerini üzerimizde eylem hükmüne dönüştürmesi… Bu çok acımasızca değil mi sizce de? Kendi düşüncelerini bir başkasının gözünden damlatanlar, hesapsızca başkasının hayatında ahkam kesenler…
Kiminin gözüne kiminin yüreğine inen o perdede güneşe hasret, el pençe karanlıkta dururlar da bir lahza aydınlığa varamazlar, hani o dilinin şerbetinin tozunu zehirle alanlar. Çok garip bir cümle oldu değil mi? Ne diyorlardı; bu hamur daha çok su götürür. Bırakalım böylece kalsın…
Ve bırakın elalem yazsın. Ama siz de yazın, onlar paslı fikirlerini taşla sopayla sunarken sizler de asla frene basmayın ve kendi kollarınızı açıp kendinizi sıkıca sarmalayın.Çünkü bazen birinin hadsizliği bir diğerinin umuduna tutulan meşale olur. Siz sadece berraklığınızı koruyun aydınlığınızı konuşturun kâfidir.
Düşünüyorum da; yazmanın büyük bir suçmuş gibi algılandığı yazdıklarımı köşe bucak sakladığım o vakitlerden, alkış tutulan, gururla yazdığım bu günlere… Büyük bir özveriyle kucaklıyorum şimdi kendimi.
Derken sırf bu yüzden susturmayın; kendinizi istiyorum. İnişinizi, yokuşunuzu, ah’larınızı, var oluşlarınızı yazın. Bazen de her şeyi hayal gücünüze bırakıp bir kelimeyi bir cümleyle tamamlayın. Basılacak damardan, akacak kandan, kapanacak kapılardan, merhem olacak şifadan korkmayın.
Sonrası mı? Sonrası; içinizde dört nala koşan o atların şaha kalkarak size kalkan olması.
Yarım bırakın evet bazen de öylece yarım bırakın. Çünkü her cümleyi tamamlayamaz insan. Her cümleyi tam anlayamaz. Ki bir şey daha var ki; şu hayatta ne yaparsanız yapın, ne yazarsanız yazın sizi her okuyana da kendinizi tam anlamlandıramazsınız.
“Zehiri dilde, kalemi elde olsa dahi…”
MERVE AYDIN