Deneme Nazan Biçer

Son Kullanma Tarihi Yok Hayallerin

Visits: 2

Beklenen, özlenen kar yağışı başladı. Geçen sene Kahramanmaraş için fazla fazla yağan kardan sonra aynısını bekler olduk. Her yer, bembeyaz olunca nasıl da güzel oluyor. Çocuklarla ve çocuk anımızla oynamaya doyamıyoruz. Küçük büyük herkes sokakta ve birlikte oynuyor. Yapılan kardan adamlara göz gezdiriliyor. En güzel olanı seçilip fotoğraflar çekilecek. Çayını, kahvesini alan geliyor. Bu güzellikte çayın tadına doyum olmaz sıcak sıcak içilir.
Bu kadar oyunun ardından karınlar acıktı, biraz da üşüdük. Isınmak, karnımızı doyurmak ve dinlenmek için bir kısmımız evlere giderken bir kısmımız da evden daha yeni çıkıyor. Eve girince ellerde ve ayaklarda başlayan o müthiş sızının acısına rağmen karda oynamak çok güzel. Sıcacık çorba ile karnımızı doyurduktan sonra kimi yeni demlenmiş çayını kimi sıcak çikolatasını kimi de sahlepini alıp pencere önündeki koltuğa oturmak için hızla oturma odasına geçti. Kar yağarken perde kapatılmaz. Kar yağışını izlerken içilen sıcak içecekler ile iyice ısınınca yorgunluğun etkisiyle bastıran uykuya yenik düşüyor bedenler. Öyle bir uyku ki hava kararana kadar uyutuyor. Burası Kahramanmaraş, burada kar çok durmaz erimeden bir daha oynamak lazım. Kar yağışından dolayı okullar da açılmıyor. Tatil bir gün daha uzadı, çocuklara gün doğdu. Bir de akşam postası kaymalı, düşmeli kar macerası yaşandıktan sonra, herkes yeniden yorgun ve üşümüş halde evlerine çekildi.

Bu gece havada bir gariplik var, anlam veremiyoruz. Basık, bunaltıcı ve huzursuz edici bir hava var. Kış günü, aç kalmasınlar diye her gün parkta yemek verdiğim köpekler de çok huzursuzdu. Yemeklerini yerken bir taraftan da bana oyunlar yaparlardı. Bu gün, farklı bir hâlleri var. Tüm günün yorgunluğu ve havanın kasveti yüzünden erkenden uykumuz geldi. Bir ara depremle açtım gözümü. Zaten aylardır sallanıyoruz, yine vurdu geçti deyip yattım tekrar çok sürmedi öyle bir gürültü ve sarsıntı ile açtık ki gözümüzü ne olduğunu anlamaya vaktimiz yoktu. Hızlıca yerlerimizden kalktık, çocuklar yan odada korkudan “anne” diye bağırmaya başladı. Kalkıyorum tekrar düşüyorum, gidemiyorum yanlarına. Gardırop öyle bir sallanıyor ki düşerse odadan çıkamayız. Bir hışımla kendimi çocukların yanına attım.

Sarıldık, bekliyoruz artık. Kurtuluşu yok bu bina çöker, ölürüz. Son dualarımızı ediyoruz. Pencereler hızla açılıp kapanıyor, sokaktaki köpekler öyle bir çığlık atıyor ki insanın tüyleri diken diken oluyor. Depremin uğultusu ise kulakları tırmalıyor. Durmayacak galiba dediğimiz anda durmaya başladı ama bina durmuyor,sallanmaya devam ediyor. Ne bulduysak giyiniyoruz üstümüze. Bunun ilk artçısı çok büyük olur, hemen çıkmalıyız evden. Battaniyeleri de alıp hızlıca çıkıyoruz. İlk artçı başladı. Yer yerinden oynuyor, binalar beşik gibi sallanıyor, karla karışık yağmurdan sırılsıklam oldu dışarıya çıkanlar. Çektik arabaları güvenli bölge denen yere, bekliyoruz. Aile, eş, dost herkese ulaşmaya çalışıyoruz. Bazı telefonlar hiç açılmıyor.

Gün aydınlanınca felaket ortaya çıkıyor. Haberler geliyor, gitti milyonlarca can. Yıkıldı bir sürü bina, mahşer meydanına döndü Kahramanmaraş. Yaşananların şoku ile olanları anlamaya çalışırken bir deprem daha başlıyor, bir artçıdan fazlası bu. Yeryüzü dalgalı, hırçın deniz gibi. Bu, kıyamet olsa gerek diyoruz. 6 Şubat, asrın felaketi diye geçer kayıtlara. Enkazlar başında verilen mücadeleler, yakınının cesedini bulmaya çalışanlar, çığlık çığlığa giden canlar… İşte ikinci yaşamın başlangıcı.

Kim bilirdi 5 Şubat’ta oynadığı oyunun son oyun olduğunu, çocuğuna son kez sarıldığını ve kalbini kırdığı o insanı bir daha göremeyeceğini? Üç günlük dünyanın son saatlerinde olduğunu kimse bilemezdi. Yaşanan bir milattı yaşayanlar için. Depremden öncesi ve sonrası diye ikiye bölündü hayatlar. Ölenlerin imtihanı bitti ya bizi ne bekliyor?
Bu felaketin ardından başımıza gelecekleri tahmin bile edemiyoruz.

NAZAN BİÇER

Fehva-ı Cedid