Visits: 2
Gece mola vermeyen yolcusuz otobüsler. İnilmeyen bir sürü araç işte. Hepsinin yolcusuyum aynı zamanda hepsinin sürücüsü. Saatler ilerledikçe, kaygılarım gecenin içine tekrardan sızmaya başlıyor usulca, salına salına geziyor hüzün. Bitmeyen yolculuklarım var geceye, gün ışığına. İkisinin de başındayım aslında, ikisinin de sonunda. Dönebilir miyim hiç, kendimden önceki masallara? Dönüşler zamana değildir aslında.
Sığınacak dehlizlerim vardı eskiden. Beyaz kâğıtlarım, sivri kalemim, afili şiirlerim. Karanlık gecelerde yağmura karşı hislerim dökülürdü satırlara. Ütopyamı dökerdim bembeyaz boş sayfalara. Şimdi anlıyorum. Kurgularımın yarım kalmışlığı, hep attığım aksak adımlardan mı? Çocukluk yani. Küçük bedenim kadardı hayallerim.
Suçlu mu aramam lazım şimdi? Senin ya da benim suçum değil ki bu. Suç, dışarıda milyonlarcası bulunan gereğinden fazlasıyla hırslı, ömründe bir kez bile aşka yenik düşmemiş, aşkı basitçe tüketen insanlarda. Savunma mekanizması değil bu yanlış algılanmasın, işin içinden sıyrılmak hiç değil. Ben dışarıda olmak istedikçe, onlar daha çok çekiyor çukurun içine. Gölgesi olmayan bedenler topluluğu, toplu bir mutsuzluk mezarlığı.
Bendeki bu tükenmişliğin sancıları ne olabilir? Melankolik yükler mi yoksa? İkisi de aynı şeydir belki.
Şu çözüm değil, bu çözüm değil. Belki çözümsüzlüğün içinde kalmalı bazı şeyler. Belki çözümsüzlüğün sonunda yalınlığım. Açılmamış onca sandığım var, bir sürü. Bırakın bir süre yığılıp kalayım çamura. Yığılayım ki anlayayım dimdik yürümenin ne demek olduğunu. Hep tanımlara yüklemekle meşgulüm duyguları, olayları, nesneleri, yaşamı. Ben tanımlardan sıkıldım. Tanımsız kalayım bir süre. Tanımsızlığıma görgü tanığını arayayım.
MUSTAFA TURAY