Aile Çocuk Leyla Çağman

İbn-i Miskeveyh’e Göre Ahlak Anlayışı

Visits: 30

Ahlak hulk kökünden gelen, insanın mizacını, huylarıyla beraber genel anlamda ifade eden, Arapça kökenli bir kelimedir. İslam literatüründe olumlu ve olumsuz davranışların tümü için kullanılabilir. İyi ya da kötü davranışları kapsar. Bunu bir doğrunun iki zıt ucu gibi düşünülebiliriz. Ahlak bilinci üzerine temel nitelikte bir çalışma içinde olan ilk Islam filozofu ise Ibn-i Miskeveyh’tir. Ibn-i Miskeveyh peygamber efendimiz ve sünnet ehli sahabeler ile ehl-i beyt erbabının takrir davranışları üzerine yeni bir fikir inşa etmiştir.

Büveyhiler’in döneminde yaşayan Ibn-i Miskeveyh Büveyhi Emirinin hizmetinde çalışmış ve İslam Ahlak Felsefesinin de temellerini atmıştır. İbn-i Miskeveyh, ahlakı ‘doğuştan gelen ve sonradan öğrenilen ahlak şeklinde ikiye ayırır.

Doğuştan gelen ahlak, korku, heyecan ve refleksler gibi içgüdüsel iken sonra edinilen ahlak ise çocukluk eğitimi ile başlayan ‘alışkanlıklardır. 9. yy ile 10 yyları arasında yaşayan İbn-i Miskeveyh, Platon’un görüşlerinden etkilenmiş, özellikle Platon’un: “İnsanın gördüğü eğitim onu nereye götürürse o kişi oraya gider, çünkü kişi, her zaman öğrendiklerinin benzerini alır, düşüncesinden hareketle insan ahlakının, kişinin öğrendikleri çerçevesinde değişebildiğini vurgulamıştır. Bu konuda çocuklardaki bireysel farklılıklara da (1) vurguyu yapan ilk kişi olmuştur. Buradan hareketle farklı karakterlere sahip çocuklara ahlaki erdemleri; gelişimsel özelliklerine mizaçlarına ve yatkınlıklarına göre bir eğitim metodu verilmesi öngörüsünde bulunur. Her çocuğun farklı olduğunu vurgulayan filozof, Platon’un doğru ahlak edinmede disipline verdiği öneme dikkat çeker ve bunun, çocuğun tüm hayatı boyunca süregiden alışkanlıklara dönüşeceğini, sonradan düzeltilmesinin ise zor olabileceğinin de altını çizer.

“Davranışları düzeltilmeyip ihmal edilen çocuklar, büyüdüklerinde alışkanlığa dönüşen huylanını artık değiştiremezler” der. Ancak(1), “Ancak! Kötü alışkanlık edinmiş kişi, ileriki yaşlannda davranışlaındaki kötü şeyleri fark ederse ve sonunda kendini düzeltme konusunda bir çaba içine girerse davranışlarını düzeltebilir.” diyerek insana açık bir kapı da bırakır. Fakat burada kişinin felsefeye yönelmesinin (!) bir ön koşul olacağını da ekler. Bu da düşünen insanın, aklıyla kendi farkındalığını kazanabileceğinin göstergesidir.

Ibn-i miskeveyh, dinin, doğru davranışları kazanmada etkin bir öğe olduğunu da ekler. Özellikle de geç kalınmış eğitimlerde dinin, gençliğin üzerinde doğru ve erdemli davranışla pekiştirmede dolaylı etki yaptığını söyleyerek, insanın ahlaki eğitimini dinle bütünleştirerek dile getirir. Yani mükellefiyet yaşına gelmiş biri eğer ki Allah korkusuyla kötü davranışları terk ederse istenmeyen davranış söner, iyi davranışları arttırsa o zamanda istendik iyi davranışları pekiştirmiş olur.

Platon’un görüşlerinden etkilenen Ibn-i Miskeveyh, Platon’un, çocuğa, kurallara uygun davranış kazandırmayı tıpkı bir oyunu kurallarına göre oynama edinimi ile öğretmek fikri üzerine eğilir ve yetişkinlerin de çocuk eğitimini aynı şekilde kurallara göre yapması gerektiğini vurgular. Bunun, yine Platon’un, tıpkı müzik eğitimini alan birinin, belli bir kural çerçevesinde eğitimini tamamlamak zorunda olduğu ile aynı düşünülebileceğini dolayısıyla çocuğa ahlaki erdemleri öğretmenin de en önemli koşulunun kurallı bir süreçten geçtiğini bilmek gerektiğini bu şekilde vurgular. Disiplinli bir şekilde ahlaki kuralları kazandırmak gerekir.
Ahlaki bilinçlenmede, doğru davranışlanı edinme ve pekiştirme bir süreç içerisinde alışkanlıklara dönüşür. Doğru alışkanlıkları kazandırma eğitici kişi için bir hedef olmalı ve bu hedefe kural ve disiplin ile gidilmelidir. Kural ve disiplin bir zincirin halkası gibidir, eğer ki halkalardan biri koparsa bütün bozulur. Dolaysıyla hedefe varmak zor olur. Hedefe ulaşmayan davranışlar yanlış alışkanlıklara dönüşür.

Ibni Miskeveyh dinin de ahlaki edinimler üzerinde çok etkili olduğunu, dinin bazı iyi davranışları pekiştirmede pratik bir kolaylık sağladığını özellikle vurgular. Ve doğru davranışlan pekişen kişinin artık bireysel özerkliğini kazandığını dolayısıyla özgür bir birey olduğunu da belirtir. İnsan doğru ahlakı edinebildiği zaman özgür olabilir, der

Özgürlük kişinin kendisi olabilme durumudur yanı. Kişi başkalaının yahut kendi nefsinin tahakkümü altında değil, toplumun hakkını çiğnemeden, zayıfı ezmeden özgürlüğe erişir. Insan, alt benilik duygularına, nefsi isteklerine, korkularına, kaygılarına tutsak olmamak için doğru bir ahlaki özerklik edinmek zorundadır. Bu sayede önce nefsinin sonra baskın ve zorba karakterli kişilerin kölesi olmaktan kurtulur.

Sonuç itibariyle doğru bir eğitimle belli aşamalardan geçen ve sonunda doğru davranışları edinen insan erdemli ve özgür olan insandır. Özgür olmayı başaran insan ise İslami literatürde takva statüsüne de erişebilen kişidir. Kişi var olduğunu ancak bu sayede anlar ve kendisi olur, bağımsız hareket eder, kendi başına karar verebilir, yaratıcı düşünüp, fikir ve sanat sahibi olur. Özgürlük bu anlamda kullanılabilir.

LEYLA ÇAĞMAN ESEN

Fehva-ı Cedid