Felsefe

Varoluşçuluk Postyapısalcılık Sorunsalı

Visits: 24

Varoluşçuluk; İnsanın bireysel, içedönük durumun sorgulanması ve içinde bulunduğu yaşamdaki aksaklıklarla başa çıkma çabalarını ele alan bir felsefi akımdır. Varoluşçuların felsefesinin muhtevasına baktığımızda şunları görmekteyiz:
İnsanın özgürlüğü, sorumluluğu, anlam arayışı ve varlıkla olan ilişkisi gibi konuları mercek altına alırlar. Bu felsefi akımın temel önermelerinden biri, insanın varoluşunun özünden önce geldiğidir. Yani, insanın varoluşu, özü tarafından belirlenmez, tam tersine, insan önce var olur ve sonra kendini tanımlar. Bu, insanın özgürlüğünü ve sorumluluğunu vurgular.
Geleneksel bir örnek olarak, Søren Kierkegaard’ın “Korku ve Titreme” adlı eserini ele alabiliriz. Kierkegaard, varoluşsal çatışma ve bireysel sorumluluk gibi temaları ele alarak varoluşçuluk felsefesine katkıda bulunmuştur. “Korku ve Titreme”, Hz. İbrahim’in Tanrı’ya olan bağlılığı ve Tanrı’nın isteklerini izleme konusundaki bireysel sorumluluğu üzerine derinlemesine bir incelemedir. İbrahim’in Tanrı’nın emrini takip etmek için kişisel özgürlüğünü ve sorumluluğunu nasıl seçtiği ve bu seçimin varoluşsal etkileri, varoluşçuluk felsefesinin temel prensiplerini yansıtır.
Bu örnekte, Kierkegaard’un eseri, varoluşsal çatışma ve bireysel sorumluluk gibi varoluşçuluk temalarını vurgular ve insanın kendi varoluşunu şekillendirme sürecini anlamamıza yardımcı olur.
Postyapısalcılığa baktığımız zaman; Modernist düşüncenin eleştirisini yapar ve onun evrensel gerçeklik anlayışını reddeder. Postyapısalcılar, dilin ve sembolik sistemlerin yapısını ve işleyişini inceler ve gerçeğin bağlamsal, kültürel ve dilbilgisel olarak belirlendiğini savunurlar. . Bu akımın önde gelen temsilcileri arasında Jacques Derrida, Michel Foucault, Jacques Lacan ve Roland Barthes bulunur.
Postyapısalcılık, varoluşçulukla bazı noktalarda örtüşse de, genellikle varoluşçuluk felsefesine karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Postyapısalcılar, varoluşçuluğunun öncelikle modernist düşünceye tepki olarak ortaya çıktığını ve varoluşçuluğunun daha önceden belirlenmiş anlamlar ve gerçekliklere olan bağlılığına karşı çıktığını savunurlar. Ancak, postyapısalcılık ve varoluşçuluk arasındaki ilişki karmaşıktır ve her iki akım da felsefi düşüncede önemli bir yer tutar. Her iki akım da insanın varoluşsal deneyimini ve insanın dünyayla ilişkisini anlama çabasını derinlemesine ele alır, ancak bu konuda farklı yaklaşımlar benimserler. Bahsi geçen iki akımlardan (mikro-ideolojiler) Posyapısalcılık akımına birtakım eleştiriler getirmekte fayda var. Mesela;
Derriada’nın “Dekonstrüktivizm’de ” (Yapısal analiz) dil ve metinlerin yapısının önermelerinin çelişkili olabileceğini veya pratik uygulanabilirliğin zor olabileceğini vurgulayabiliriz.
Aynı şekilde Michel Foucault’un güç ilişkileri ve bilgi arasındaki ilişki resmeden tezi, özellikle toplumsal yapıların ve politik gerçekliğin karmaşıklığı göz önünde bulundurulduğunda, bu konuda son derece sonuç kısmının yetersiz olduğunu görebiliriz.
Düşünce tarihine baktığımız zaman, bu iki akım dahil geriye kalan tüm akımlar popülerliği zamanın ve mekanın dinamizmine bağlıdır. Dolayısıyla sürekli bir evrim ve dönüşüm olduğundan posyapısalcılık ve varoluşçuluk bu değişime ayak uydurmaya devam edecekler.
Unutmayalım ki; Teorik olarak ilk önceden günümüze ve sonrasına ayak uyduramayan her düşünce, yerini dogmaya ve batıla bırakır.

HALİL İBRAHİM YILMAZ

Fehva-ı Cedid