Deneme Fatih Abbasoğlu

Kerbela’nın Hüseyin Aşkı

Visits: 7

Ömer ve Hüseyin… İki çocuk, iki dost, iki ayrılmaz parça…
Biri Kâinatın Efendisi’nin (sav) gözbebeği, cennetin iki seyyidinden biri…
Fatıma’nın nazlısı, Ali’nin cemil yanı. Adı Hüseyin.
İlim kapısının eşiği. Allah’ın, sevgilisine verdiği hediye…
Hane-i saadetin saadet şem’i…
Vahiy meleği Cibril-i Emin’in merhametli nazarı…
Takdir-i İlahî’nin sabır sınavı: adı Hüseyin.

Diğeri Ömer…Babası Aşere-i Mübeşşere’nin seçkin ismi: Sâ’d bin Ebi Vakkas.
Daha dünyadayken cennetle müjdelenen bir yiğidin oğlu; ya kendisi ?
Böyle başlıyor ihanetin elim hikayesi…

Yesrip, Medine’ye (medeni şehir ) dönene kadar ne acılara şahit olmuştur.
Saadet asrının en saadetli günlerine ermesi kolay olmadı elbette.
Din-i mübin uğruna verilen mücadele, kardeşliğin tesisi için harcanan çaba ve ilâ ahir…
En karanlık sabahlardan, en aydınlık gecelere kadar kaç defa savaşmıştır ayla güneş ?
Ama hiç bu kadar kararmamıştı âlem. Hiç bu kadar uzunca batmamıştı dolunay.
Mihnet dolu bir yer var Irak’ta. On dört asırdır dinmeyen bir acı…
On dört asra sığmayacak bir sancı… Musibet üstüne musibet, bela üstüne bela…
İflah etmez kuraklığın adıdır Kerbela.
Bir sabah ayağa kalktı Hz. Hüseyin. Yezid halife olacak adam değil dedi.
Ümmet perişan, halk zulüm altında. Nurlu Medine’den karanlık Kerbela’ya bir yolculuk.
Hüseyin Hâne-i Saadet’in nazlı çiçeğiydi. Bakışı, gülüşleri, hayatı; dedesi kâinatın sultanını hatırlıyordu. “Gitme !” dediler, yalvarırız gitme. Kûfe halkı bîvefadır (vefasız) Baban Ali’yi de ağabeyin Hasan’ı da şehit ettiler. Gitme Hüseyin ! Yalvarırım gitme diye ağladı Abdullah bin Abbas (ra).
Ama o Peygamber torunuydu, haksızlığa karşı dik durmayı, kalkınca da bir daha oturmamayı dedesinden öğrenmişti. O gün de …
Suyunun bereketini kaybetmişti Fırat. O gün ve o günden sonra kıyamete dek o bereketini bir daha bulamayacaktı. Hüseyin ve ailesinin bir yudum suya muhtaç olduğu yerin adıdır: Kerb-u bela.
Nihayet çocukluk arkadaşı geldi Hüseyin’e. Kim mi ? Tabi ki Ömer.
Önce sarıldı Hüseyin’e ve nezaketen teklifini sundu. Gel ey Hüseyin. Gel de Yezid’e biat et kurtul !
Bu teklife şaştı kaldı Hüseyin.
Ne demeliydi. Çocukluk arkadaşı, ayrılmaz parçası, can ciğer kuzu sarması Ömer, çoktan katılmıştı Yezid’in saflarına. Ne oldu çocukluk arkadaşlığı, cennetle müjdelenen Sâ’d bin Ebi Vakkas’ın oğlu ne hale düşmüştü öyle. Yezid’in kendisine Rey şehrinin anahtarını verdiği için mi Hüseyin’e ihanet etmişti. Yani birkaç günlük dünya hayatı ve birkaç değersiz pul karşılığında. Evet sebebi yalnız dünya tamahı. Bu akıbeti, babası Hz. Ali’nin çocukken söylediği sözünden hatırladı.
Çocukken güle oynaya vakit geçirdikleri bir sırada Hz. Ali gelmiş ve onları üzüntüyle izlemişti.
Sonra Ömer’e gelip şöyle dedi: “Demek bu kadar çok seviyorsun Hüseyin’i.” Evet, dedi Ömer.
Üzüntüyle devam etti ilmin kapısı Hz. Ali:
Ey Ömer ! Allah seni cennetle cehennem arasında muhayyer (seçici) bıraktığında; cehennemi seçtiğin gün halin ne olacak ?
Nasıl bir sözdür bu, nasıl bir keramet. İlmin kapısı Hz. Ali, Ömer daha çocukken anlamıştı gün geldiğinde Hüseyin’e ihanet edeceğini. O gün anlamışlardı elbette ama bugün o günü hatırlama günüydü fakat geç kalmıştı. Hz. Hüseyin ve ailesi ebedi saadete, Rey şehrinin anahtarı da birkaç günlüğüne Ömer’e verildi. Haydi son söz de Mela’yi Cezeri’den gelsin:

“Dünya dinarına zinhar !
Sakın dostunu satma
Yusuf’u satanlar var ya
Alemlerde zarar etti.”

FATİH ABBASOĞLU

Fehva-ı Cedid