Visits: 5
Düşüncelerimizi fonlayanların elinde kaybettik biz kimliklerimizi. Kendimize yabancılaştık, duygularımıza yabancılaştık !
Bir çok süje içinde boğulan hayatlarımızın hiç biri bize ait değildi, hissettiklerimiz de dahil !
Herkes yüreğinde bir şeyler büyüttü. Kimi hüzün, kimi acı, kimi yokluk… Özlem, sabır, umut ve hayâllerini büyüten de vardı elbet.
Peki biz ne büyütüyoruz kalbimizde ?
Herkes herkese çıkmaz sokak. Birileri de gelip demiyor ki gel Cennetim ol. Herkes herkesin cehennemine talip !
“Dikenli tellere çevirdim yüreğimi, kirli eller dokunmasın diye” demiş ya hani Halil Cibran, bazımız yüksek gerilim hattı döşer, yüreğini acıtanın canı iki kat daha fazla yansın diye. Müntakim olan Allah’ın hakkını bırakmayacağını bildiği halde.
Elektrik tellerine konan kuşları elektrik çarpmaz, çünkü kuşun bedenindeki direnç, elektrik telindeki dirençten daha fazladır. Yani negatif bir duruma, olaya kişiye karşı direncimiz onlardan fazla olmalı ki bizi olumsuz anlamda etkile(ye)mesin. Direncimizi yüksek tutar ve olan biteni izlemeye koyulursak, canımızın istediği vakit kanat çırparız…
Hayati öneme sahip “can suyu” dediğimiz şey vardır. Bu ilk su, yeni dikilen fideyi canlandırıp büyütmede hayati öneme sahiptir bunun için can suyu denmiştir. Amaç toprakla teması sağlamak ve boşlukları doldurmak.
Birinin kalbini kırdıktan hemen sonra özür dilemek de bu can suyu kadar önem arzeder. Zira bir laf vardır doyduktan sonra sofraya gelen tuzu neyleyim diye. Geçen her dakika özrün doldurmadığı boşluklara sızan hayal kırıklığı büyür ve olumlu anlamda inancımızın büyümesine engel olur. Gönülden gönüle bağın arasında temassızlık müsebbibi olur.
Velhasıl zamanında olsun özürlerimiz zamanında verelim sevdiklerimizin can suyunu vesselâm.
Şimdi toparlanma vakti ey kalbim !
Kuş olup yüreğinin pervazlarına konsun aminler.
NAZAN BİÇER