Visits: 2
Düşlerin ardından leylak kokulu sabahlara uyanırdık, leylak kokulu çocukluğumun sabahlarına.
Leylak kokusuyla uyandığımızda bilirdik ki annem pencereyi açmış Feyme ninenin leylaklarının kokuları odamıza dolmuş. Şöyle derin bir nefes çekerdik ki ciğerlerimiz bayram ederdi mutluluktan…
Okul, evimizin bulunduğu sokağın köşesindeydi. Kahvaltı sonrası okula giderken Feyme ninenin evinin önünden geçerdik. Usulca yanaşırdık bahçe duvarından sarkan leylaklara. Doyasıya koklardık onları. Ortalığı kolaçan ederdik fırsat bulsak da koparsak diye fakat fırsat vermezdi Feyme nine. Nöbet tutardı adeta. “Sakın koparmayın onlar dalında güzel kokar.” derdi. Şimdi daha iyi anlıyorum Feyme nineyi. Artık leylaklar eskisi gibi kokmuyor ve açmıyor.
Ah, leylak kokulu sabahlara uyandığım dünkü çocukluğum!
Güzel anılarla dolu çocukluğum…
Bizim için bir perşembeleri çok özeldi bir de cumaları. Perşembe olduğunda heyecanlanırdık. Babam ikindi namazına giderken annem ardından “Bey sakın unutma.” derdi. Umarım unutmaz derdik. Ezan sesi duyulur duyulmaz arka sokaktaki arkadaşlarımız da koşar, bizim sokağa gelirdi. Ayşe teyzenin Ahmet’i, Hatice teyzenin Arzu’su ve Ali’si; ben, ablam ve kardeşim toplam on çocuk olurduk o sokakta. Babamın
gelmesini heyecanla beklerdik. Beklerken de ebeleme-sobeleme oynardık. Köşeden babam elinde kese kağıdıyla göründü mü sevincimize diyecek olmazdı. Babam eve girdikten bir süre sonra annem elinde iki tabakla dönerdi. Birinde bisküvi diğerinde lokum olurdu. Heyecanla alır iki bisküvi arası kıstırma yapardık. Bu bizim ailede gelenek olmuştu. Tâ anneannemin annesinden gelen bir gelenekmiş. O harika tadı hiç unutamam. Şimdi bende çocuklarıma yapıyorum fakat o çocukluğumun tadını alamıyorum…
Cumaları da Hasan amcanın günüydü. Her cuma namazı sonu bir kese akide şekeriyle dönerdi sokağa. Hem de fıstıklısından. Üşüşürdük Hasan amcanın başına.
Ah ne güzeldi leylak kokulu sabahlara uyandığım dünkü çocukluğum…
Ne güzellikler vardı unutamadığım mahallemizde. Hele bakkal amcalarımız bende ayrı bir iz bırakmıştır. Her birinin farklı özellikleri vardı. Müslüman Bekir amca (sanki mahallemizde sadece o müslümanmış gibi.) anlayamamışımdır çocukluğumda neden ona müslüman dediklerini. Pinti Yakup, Fareli İbrahim amca… gibi lakaplarla anardı mahalleli onları. Alınacak şeye göre annem hep farklı bakkallara gönderirdi bizleri. Eskiden şimdiki gibi hazır yoğurtlar yoktu. Mandırada büyük beyaz tavalarda (yoğurt mayalanan tepsi biçimli kap) yapılır bakkala öyle gelirdi. Biz de kiloyla alırdık. Çoğu zaman beni gönderirdi yoğurt almaya annem. Ablam hiç gitmezdi. Onun görevi evde anneme yardım etmekti. Kardeşim ise yolda parmak parmak yalayarak gelirdi yoğurdu.
Ah, yoğurt tadındaki çocukluğum!
İnsanlar arasında komşuluk ilişkileri çok güzeldi, içtendi. Yaz aylarında akşam yemeğinden sonra tüm kadınlar ellerinde oturaklar (tahtadan yapılmış alçak tabure) kapı önlerine çıkar sohbete başlarlar. Çocuklar ise her akşam olduğu gibi saklambaç oynarlardı. Çok güzel anılarım vardır. Birini sizinle paylaşayım. Yine bir akşam oyuna başlamıştık. Ben ebeydim tüm arkadaşlarım saklanmıştı. Saklanan arkadaşlarımın yerlerini bir bir buldum. Fakat Hatice teyzenin Ali’yi bulamadım. Seslendim yok, benimle birlikte diğer arkadaşlarımda aradı bulamadık. Bizim telaşlı olduğumuzu fark eden mahallenin kadınları da aramaya başladı. Yaklaşık yarım saat aramışızdır. En sonunda sesini duyduk “Ne bağırıyorsunuz, beni neden uyandırdınız?” diye bize çıkışan sesini. (Ali 5-6 yaşılarındaydı.)
Meğerse Ali evlerinin bahçesindeki sedirin altına gizlenmiş ve orada uyuyakalmış. Hepimiz şaşkındık. Şaşkınlığı üzerimizden attıktan sonra tüm mahalleli gülmeye başladı. O günden sonra annemler gece saklambaç oynamamıza izin vermedi.
Ah, oyun kokan çocukluğum!
Biliyor musunuz çok özlüyorum? Özlem gidermeye çalışıyorum şimdi yeniden döndüğüm mahallemde. Şimdi kendi okuduğum, bahçesinde oyunlar oynadığım okulumda öğretmenlik yapıyorum. Çocukluk arkadaşlarımın çocuklarına eğitim veriyorum.
Şimdi her teneffüse çıktığımda bahçede özlemle arıyorum dünkü çocukluğumu...
SANİYE KARA