Visits: 8
Evvel zaman içinde,
kalbur saman içinde,
develer tellal iken,
pireler berber iken…
Ben bağda üzüm bekler,
derede odun yükler iken,
bir varmış bir yokmuş…
Masalın yalanı mı olurmuş.
O yalan bu yalan,
fili yuttu bir yılan…
Bu da mı yalan?
derken;
Çok uzak bir ülkede, çok yüksek ve sarp kayalıkların içinde, insan olduğunu söyleyen ejderhalarla dolu bir şatoda, sevgi denilen hazinesi elinden alınmış, gönül hapishanesine kapatılmış, artık kurtarılmayı beklemeyen bir prenses yaşarmış.
Yıllar ardı ardına birbirini kovalamış su misali. Ama yıllar prensesin tutsaklığında maalesef çok da cömert davranmamış.
Yıllarca gönül hapishanesine mahkum bırakılan, adına insan dedikleri canavarlarla çevrili şatosundan kurtulamayan prensesimiz,
çok uzaklardaki ülkelerin birinden bir prensin gelmesini beklemiş.
Geleceğine de inanmış. Yıllar birbirini kovaladıkça ne gelen olmuş ne de giden.
Zamanla umutları tükenmeye, gönlündeki sevgi bitmeye başladığında
anlamış ki yıllarca boşuna beklemiş.
Sonradan anlamış ki aslında beklenilmesi gereken bir prens değilmiş!
Kurtarılmayı beklediği köhne şatonun insan kılığındaki ejderhalarınından yine gönlünde unuttuğu prensesle kurtulabileceği imiş
Ve bir gün… yine anlamış ki aslolan içindeki sevgiymiş.
Kendini sevmeye başladığı gün, prensin de prensesin de kendi olduğunu öğrenmiş. Sonunda ne olmuş biliyor musunuz? Prensesimiz hapsolduğu bilinmezliklerden
tüm ejderhaların gönlünden çaldıkları sevgi kırıntılarını toplaya toplaya kurtulmayı başarmış.
Ve o gün anlamış ki aslolan şey kişinin kendisine olan inancıymış.
Kendinden başka kimseye eyvaallahı olmamalıymış.
İşte o günden sonra prensesimiz gerçek aşk ve gerçek sevginin sadece kendi olduğunu öğrenmiş.
Ve yavaş yavaş kendisiyle barışarak kimsesizlik diyarına yolculuğa adım atmış.
Masal da burada bitmiş bu sırada gökten üç elma düşmüş biri size, biri bize ,biri de okuyucuya…
Esen kalın kendinize olan inancınızı hiçbir zaman yitirmeyin….
ELİF YALÇIN