Hikaye Osman Karakaya

Bekletilmek Zor İse Terkedilmek Çok Acı

Visits: 6

Ayşe’nin kalbi heyecandan neredeyse durmak üzereydi. Nihayet iki yıldır beklediği an gelmişti. Muhsin çok önemli bir şey konu hakkında konuşmak için buluşmaları gerektiğini söylemişti.
Ayşe, Muhsin’in kendisi ile konuşmak istediği bu konunun ne olduğunu tabii ki de tahmin edebiliyordu. Normalde kızların erkekleri bekletmesi gerekirken Ayşe yarım saat önce pastaneye gelmiş bir fincan kahve bile içmişti. Zaten neydi böyle saçma sapan adetler… Önemli olmak sevmek sevilmek değil miydi? İnsan sevdikten sonra ne önemi vardı bu kuralların veya adetlerin. Sevdiğini veya evlenmek istediğini neden ilk erkek söylesin ki! Neden ilk yapılması gerekenler erkeklerden beklensin? Pekâlâ, bir kadın da söyleyebilir. Ayşe kendini bildi bileli böyle adetleri hiç umursamazdı. Eğer Muhsin bir-iki ay daha evlenme teklifi geciktirse Ayşe ona evlenme teklif etmeyi kararlaştırmıştı. Ancak ayşe bekledikçe bekletilmenin ne kadar zor bir şey olduğunu kavramaya başlamıştı. Dakikalar hatta saniyeler bile geçmiyordu sanki onun için.Demek bunca yıldır biz kadınlar erkeklere bu kadar haksızlık yapıyormuşuz diye düşünüyordu.
Ayşe’nin aklından bunlar geçerken Muhsin kapıda göründü. Ayşe onu o kadar çok seviyordu ki her hali ona güzel görünüyordu. Muhsin her zamanki gibi gülümseyerek gelmedi Ayşe’nin yanına. Ayşe biraz şaşkın hafif bir tebessüm ile:
-Hoş geldin. Bir şey mi oldu? Üzüntülü gibisin. İnşallah kötü bir şey olmadı ya?
Muhsin Ayşe’nin yüzüne bile bakmadan:

  • Hayır, önemli bir şey yok bugün biraz iyi değilim de.
    Ayşe telaşlanarak:
  • Hasta mısın yoksa?
  • Hayır, hayır öyle değil moralim pek yok, dedi Muhsin.
    Ayşe önce biraz duraksadı, bugün en güzel günü olacağını umuyordu, ama bir gariplik vardı Muhsin’de. Sessizliği Muhsin bozdu ama Ayşe’nin yüzüne bakmadan konuşuyordu.
  • Seni buraya önemli bir konuda kara verdim onun için çağırdım. Biliyorsun iki yıldır birlikteyiz ve de bu ilişkide ciddi olduğumu sana ilk başta söylemiştim. Ancak…
    Bir an sustu Ayşe’nin gözleri neredeyse yerinden fırlayacak gibi ona bakıyordu gözlerini biran bile Muhsin’den ayırmadı. Muhsin tekrar bu sefer kelimeyi uzatarak;
  • Ancak… Annem ile babam kısacası ailem bu birlikteliğe onay vermiyor. Maalesef ayrılmamız lazım.
    Ayşe’nin gözleri dolu dolu oldu. Konuşmakta zorlanıyordu kelimeler sanki boğazından düğümlenerek çıkıyordu.
    -Sen… Nasıl yani onca yaşananlardan sonra sırf annem ve baban yüzünden benden ayrılmak mı istiyorsun? Bu mu neden?
    -Lütfen, dedi Muhsin. Biliyorsun ben aileme düşkünüm. Onların kararı benim için çok önemli.
  • Ya senin kararın senin düşüncelerin onların senin için hiç mi önemi yok? Hiç mi değeri yok? Kendi geleceğini nasıl en yakın ailen de olsa onların ellerine bırakırsın. Evleneceğin kişi ile onlar mı sen mi yaşayacak? Konuş sana ne olur bir şeyler söyle? Bağır, haksızsın bu söylediklerin saçmalık de sana? Ya onca yaşadıklarım birlikte geçirdiğimiz vakitler onları nereye koyacaksın yaşanmadı mı sayacaksın?
    Ayşe bir türlü sakinleşemiyordu. Onun da ailesi vardı ama onun ailesi kararı Ayşe’ye bırakmış her konuda destekleyeceklerini söylemişti. Zaten aile demek böyle bir şey değil miydi? Eğer her aile çocuklarını yetişkin olduğunda kendi gelecekleri için vereceği kararlara karışırsa o zaman o çocuklar bu dünyada ne zaman söz sahibi olacak hayatları konusunda ne zaman karar verebileceklerdi.
    Muhsin:
  • Sadece kendin ile ilgili düşünme, seni çok sevmişler ancak çalışan bir eşin bana uygun olmayacağını düşünüyorlar.
    Ayşe aniden doğrulanarak Muhsin’e doğru iyice sokuldu:
  • Tamam, asıl konu bu değil mi? Çalışmamı istemiyorlar zaten her gelişimde tüm ailen kadınların çalışmasına karşı oldukları söylüyorlardı. Ama ben hep karşı çıktım. Neden bir kadın erkek gibi kendi ayakları üzerinde duramasın ki? Bunu söyle sana bana ama söyleyemesin çünkü senin annen dâhil tüm çevrendeki kadınlar çalışmıyor onların sizin gözünüzde başka görevleri var değil mi? Anlamadığım ne biliyor musun? Beni sevdiğini hatta benim kadar sevdiğin biliyorum ama sen bir türlü kabuklarından sıyrılmayı bilmiyorsun. Hala ergenlik çağındaki çocuklar gibi senin birilerini yönlendirmesine izin veriyorsun. Sana daha ilk tanıştığımız günde söylemiştim hatırlıyorsun değil mi? Bu huyundan kurtulamadığın sürece senin bir önemin, bir anlamın bir değerin yok benim gözümde. Bana o gün hak vermiş hem de söz vermiştin daha dün gibi hatırlıyorum ben onun için bu birlikteliğimizi onaylamıştım. Ve hazin bir son ve maalesef hüsran. Ama aramızdaki fark ne biliyor musun? Ben kendi kararlarımı kendim verebiliyorum bu yüzden senden daha özgür ve güçlüyüm bundan da gurur duyuyorum. Ben ne hayaller ile gelmiştim ama sen onların hepsini şu yarım saatte yıktın sana ne diyeceğimi bilemiyorum.
    Muhsin sadece dinliyordu tek bir kelime dahi edemedi. Çünkü Ayşe’nin söylediklerini kendi de kabul ediyor ama bir türlü de değişemiyor üstelik çabada göstermiyordu. Ayşe bunu görünce daha da öfkeli bir şekilde konuşmasına devam etti:
    Bugün bekletilmenin ne kadar zor olduğu anladım ama daha kötüsü, ondan daha acı verenin ne olduğunu da anladım biliyor musun? terkedilmek. Ayşe’nin gözlerinden yaşlar damlalar halinde yanağından süzülerek akmaya başladığı halde içtiği kahvenin parasını masanın üzerinde bırakarak hızlıca Muhsin’in yanından uzaklaştı.
    Caddeye adımını atar atmaz bardaktan boşanırcasına yağan yağmur üstünü ıslattı. Ama o ıslanmayı umursamadan dudaklarını ısırmış bir şekilde ağlayarak “Allah’ım bu nasıl mümkün olabilir, nasıl iki yetişken insan hayatları konusunda ortak bir karar verip hayatlarını kuramaz” diye düşünüyordu. Kendini bir türlü sakinleştiremiyor, gurunun ayaklar altında ezilmiş olduğunu hissediyordu. Gözyaşları yağmur damları arasında karışıp yanağından süzülüyordu. Evet, Ayşe bugün hayatta yeni bir şey öğrenmişti; “Bekletilmek zor ise… Terkedilmek çok acıydı”.

OSMAN KARAKAYA

Fehva-ı Cedid