Hikaye İnci Parlak

Gaz Lambası

Visits: 4

Akşam olunca rutin koşturmaca başlar, mutfaktaki masaya kurulan yemek sofrasına annenin tekrarlayan davetiyle mırın kırın ederek gelen çocuklar ve herkesten sonra gelen babanın da oturmasıyla yemek yenir. Sessiz sakin yenen yemeğin ardından evin bütün odalarının lambaları açılır, kimi dersini yapar kimi oyun oynar kimi televizyonun kumandası ile telefon arasında sıkışıp kalır. Çaylar ayrı alemlerde muhabbetin tadı olmadan yudumlanır, uyku saati gelen çocuklar kitabını okurken uyur. Işıltılı ve kalabalıklar içinde ki yalnızlığın gölgesinde bir gün daha biter. Köşede duran gaz lambasının anlattıklarını duymaz olmuş yürekler. Oysa ki bugüne tokat atar gibi ne güzel anlatır mazinin yokluklar içinde ki mutluluğunu.
Buldum işte beni hasrete boğan sebebi. Buldum. Çocukluğumu özlüyorum. Şimdinin tatsız tuzsuz hayatlarını, her şeyi eksik yaşayan çocuklarını, bir evin içinde yabancı gibi olanları gördükçe geçmişi özlüyorum. En çokta kış hazırlıklarını ve gaz lambasının ışığını özlüyorum.
Babaannem ve halam kış için hazırlıkların sonuna gelmişti. Bahçeden toplanan reyhan, biber, patlıcan ve nane kurutuldu. Turşu kuruldu, salça ve pekmez yapıldı özellikle babaannemin çok güzel yaptığı bal kabaklı üzüm pekmezi kışlıkların yanında yerini almıştı. Temizlik yapılırken gaz lambaları da silinip yeni fitiller takılmıştı. Uzun kış gecelerinde gaz lambasının kör ışığında ailece otururken sobanın çatırtısı, sıcaklığı ve üstünde kaynayan çayın kokusu ayrı bir huzur verirdi.
Havalar iyiden iyiye soğukluğunu hissettirirken sanki son oyunlarımızmış gibi bahçede, evin aşağı tarafında gürül gürül akan çayda oyun oynamanın tadını çıkartıyorduk. Oyuna dalıp geçen zamanın farkında olmuyorduk. Akşam ezanı bizim eve dönüş vaktimiz idi. Hoca “Allahu Ekber” derken dağlara çarparak yankılanan sesi duyar duymaz koşmaya başlar, son “Allahu Ekber” denmeden evde olurduk.
Hava kararmaya başlarken, akşam ezanı bitmeden beyaz duvarları, mavi panjurları ile hemen fark edilen evimizin önünde ki küçük avluya gelmiştim. Oyunun cazibesi ile kirlenen üstümü temizlemeye çalışırken mavi kapı gıcırtılarla açıldı:
-Bu kadar kirlenecek ne yaptın çağam, üstün başın çamur içinde ! Diyen babaannem tatlı tatlı kızarken bir taraftan da beni temizlemeye çalışıyordu, biraz mahcup, yorgun ve kurt gibi acıkan ben bütün gün yaptıklarımı anlatarak gönlünü almaya çalışıyordum. O sırada halam mutfaktan seslendi:
-Bırak şu pasaklıyı anne, yeter temizlenmiştir, odaya geç de sofrayı kuralım.
Odada pencere önünden başlayarak kapının önüne kadar gelen L şeklindeki sedir, üstünde özenle dikilmiş çiçek desenli örtüsü ve kırlentlerinin üzerine örtülen nakışlı örtü ile farklı bir huzur verirdi. Tam köşede duran oymalı raf gaz lambasının yeriydi. Sedirin karşısındaki duvardan mutfağa açılan bir pencere vardı, hemen odaya geçtim halam tabak, kaşık, bardak ve ekmeği oradan verirdi, bende yerdeki sofraya koyardım. Dedem namazdan gelince yemeğimizi yerdik. Sofra toplanır, mutfakta işler bitince, çaylar doldurulur ve gaz lambasının görüşü kısıtlı ışığında sessizliğin hakim olduğu kısa bir an yaşanırdı.
Bütün gün oynamaktan yorulmuş, temizlenmiş ve karnı doymuş ben, pencere önünde oturan babaannemin dizine başımı koyar gaz lambasının dans eden ışığını izlemeye başlardım. Saçlarımı okşayan babaannem bir taraftan çayını yudumlarken masal anlatmaya başlardı. O anlatırken gaz lambasının kör ışığı sinema perdesi gibi olurdu. Duvara yansıyan gölgeler ateşte dans eden oyuncalara dönerdi. Sobanın çiçek gibi görülen kapağından tavana yansıyan ışık da o oyuncuların güneşi olur, dinlerken izlediğim en güzel gölge film olur, hayaller aleminden rüyalar alemine geçiş yapardım.
Bütün günün yorgunluğuna ve zorlu işlerine rağmen ailece oturup muhabbet etmeye ayrılan o vakit, gaz lambasının isine, kokusuna rağmen mutluluk kokardı. Aile kokardı. Çocukluğumun en vazgeçilmez anısıdır, gaz lambası eşliğinde dinlediğim masallar.

İNCİ PARLAK

Fehva-ı Cedid