Visits: 13
Ağlatan Kafe’nin hikayesi yeri ve mekanı bilinmeyen, çok eskiye dayanan, sözlerin olmadığı, sadece şiir gibi notaların anlattığı bir efsanedir. Uzun yıllardır çalınır, çalan biliyorsa hikayesini ve hissediyorsa en derinden, melodiye bırakınca kendini o tutkulu aşkın hüznüyle ağır ve zarifçe süzülür bedenin ruhunla, hikayesini bilmesen bile… Kafkasya’da yaşanır bu imkansız olduğu kadar acıklı olan aşk;
Çevrenin nüfuslu bir ailesinin tek kızının güzelliği ve asaleti dillere destandır, genç delikanlı ise kendi halinde bir ailenin ikinci oğludur. Cesur, mert ve savaşçı bir erkektir. Kader ağlarını örer, mevki makam bilmeyen sadece gönül dili bilen sevda bu iki yüreği birbirine bağlar. Kızın ailesi bu ilişkiyi onaylamaz. Gencin ailesinin soylu olmadığını öne sürerek engel olurlar.
Kızın güzelliği tüm ülkede dilden dile dolaşır ve zamanın Rus Çarı da duyar, bu güzelliği yakından görmek için köye gelir ve kızı görünce hayran kalır. Hemen babasından kızı ister, baba şaşkındır, büyüklere haber salınır, herkes toplanır, sülalenin ileri gelenleri Çar’ın isteğini kabul etmezler. “Bir Çar’a verilecek kızımız yok!” denir. Makamına güvenen Çar sinirlenir ve “Bu nasıl bir sözdür?” der. Kızı kaçırmak için ordusuyla yola çıkar. Genç delikanlı ise olanlardan habersiz aşkı için ağıtlar yakarak, kavuşacakları günün hayali ile teselli bulmaya çalışır, kız ise çaresiz baba sözü ile aşkı arasında her gün gözyaşlarıyla kavuşacakları gün için dua etmektedir. Çar’ın kızı kaçırmak isteyişi duyulunca çareler aramaya başlarlar. Derken kızı Çar’a vermektense ‘soylu olmasa da bir dağlıya gelin etmek’ daha iyidir diye düşünürler ve sevdiği adama verme kararı alırlar… Bir an önce düğün hazırlıklarına başlanır, dört bir yana haber salınır. İki gencin kalbi kavuşacak olmanın heyecanı ve saadet ile atmaktadır. Düğün günü gelip çatar, dört bir yandan gelen misafirler ağırlanır, yemekler hazırlanır, lezzetli içecekler ikram edilir, eğlenceler başlar… Çar çoktan gelmiş ve pusuda ordusuyla hazır vaziyette beklemeye başlamıştır. Çar’ın bir emriyle ordu düğün meydanını basar ve kızı alıp dağa kaçarlar. Ardından delikanlı peşlerine düşer. Çar’ın elinden sevdiğini alacaktır, dinlemez hiç kimseyi, kimse durduramaz onu aklında tek sevdiği vardır. Kız çaresizce yalvarır bırakmaları için, Çar gülerek bunun imkansız olduğunu söyler. Tam uçurum kenarından geçerken kız “Senin olmaktansa ölmeyi yeğlerim” diyerek uçurumdan atlar ve sevdiğinin önüne düşer. Delikanlı, sevdiğinin yerde yatan cansız bedenini kucaklar ve köye geri döner… Köy karanlık bir matem havasındadır, kızı mezarlığa götürenlerin ardından yürür delikanlı… Ağzında mızıkası ile başlar acısını dile getiren bir melodi çalmaya. O günden sonra ne genç delikanlıdan, ne de Çardan haber alınmaz… İşte bu melodi eskiden sevdalıların karşılıklı oynadıkları oyunda ‘BİZ SEVDALIYIZ, HABERİNİZ OLSUN!’ manasına gelirmiş. İmkansız aşkın hüzünlü sonunu anlatmak için ağır ve yavaş hareketlerle oynanan oyunu bilmeyenler hızlı oynarlar. Müziğin yer yer hızlanan melodisi sevdalı gencin acısının boyutunu anlatmaktadır.
İNCİ PARLAK