Visits: 13
İşte, gecede mesleğini icra ediyor. Şu gördüğün siyah kısımlarda. Bizi suskunluğa mecbur eden kader; Şimdi, soğuk bir ölüm kadar acımasız ol! Hissetmem… Ben ne delilikler yaşadım. Mesela… O, beni aldatanların dinledikleri müzikte dans ettim, her şeyi boş gösteren sözler kullandım, güldüm, kendime geldim. Geçte olsa anlamak zormuş. Karşımdaki acı/tatlı suretini. Nihayet anladım. Bensiz kimsesizdim. Yalnız yağmurlar dinledim, gecenin son kıyağını bekledim, ay ve yıldızlarda bezdi gözlerimden. Başka bakacak seyrim, gidecek yerim, yurdum mu vardı.
“Gönlüm;” Kuyu ne derinmiş meğer, düşünce bildim. Düştüğüm yerde, ne parmaklıklar vardı, ne sürgüsü yağsız demir kapı, elsiz kolsuz düştüm içeri.. içeri, senin yüzün. İçeri, benim gönlüm… Yerim, yurdum, vatanım. İçeri, bahar bahçe, iğde ve gül kokusunda en sarhoş suçlu.
Gahle almayanlara, israf olmasın diye şüpheye mahal verecek cümleler kuruyorum. Cümle cümleyi açmasın, bol bol suskunluk olsun diye. İçim, içimi yedi susmaktan ama, kime ne anlatayım? Ürkek dilim der, konuş gönlüm diye. Gönlüm der, bende canım. O zaman illede gül der gönlüm. Gülemem ya, susakalırım. Sesimi bütün kırmızılardan kovan ulvi mahkeme! Vazgeçirttiklerinden, vazgeçemiyorum… Öyle ki, gül sözde, söz gönülde kırmızı.
Biliyorum… Tavan beyaz, duvar çatlak, dağınık bellek ama hala.. ‘O’ sanatkarın sanatını duyabiliyorum. Yarattığın saltanatına, nereden bakar durursun? Nereden duyulur ki sesin? Ne zaman buluşur yüzün hüznümle? Beynimi yakan, göğsümün uğultusu, ruhumun ne vakittir ki, çalınışı? Bir gün, belki fark edilmeyecek ay ışığında, yakın gözlüklerimle, pencere kenarında oturup alzheımer olmazsam eğer. Gümüş rengi anılar olacak bütün bu yaşadıklarım.
Şimdi bırak onu bunu, falan filan ne demiş. Dinle gönlüm. Seni en sakin anıma saklarım, seni gönlümün en kuytusunda dinlerim, sen şimdiye kadar duyduğum ne güzel ezgisin. Senle iken, ay, yıldızlar ve güneş kalbime kurulur, şah damarımın yamacında serin sular durulur, yalnız yüzen aydır, kızıl şafakta kurur, alaca karanlığın koynundayım… Vakit çekirgenin sustuğu andır. Çatlamış dudağımızda ne bir ses, ne bir nefes, gül şerbeti öylece durur. Eyy ayyaş kan; Biraz daha dur! “Biraz daha..” “Dur.”
ASUMAN KARA