Asuman Kara Deneme

Aşk ve Duman

Visits: 1

Dudaklarımın kafesinden müebbetten kurtulmayı beklerken bir ıslıklık ömrüm… Kelimelerim en asil kıyafetinden soyunup, bir daha delirip asileşmeyecek. Gönül umman’ında yüzecek. Balık balık can verecek nefesim. Sensizliğe sessizleşirken zaman, günler geçmek bilmeyecek, bir duman belirecek, gecenin en siyahından, öyle ki, kendine çekecek seyri âlemi, gönlümü bir hudut’tan, bir hududa fırlatacak. Hunharca delirecek ki asla derlenemeyecek.
Bir güvercin çırpınışının gahlesindeydi gayrı ömrüm. Ama yine gülümseyerek,
tavrım değişmeyecek. Umursamıyorum zamanın takvimlerini. Banktaki yaşlılar arasına oturup, düşündüğüm, gördüğüm, göz kırptığım her şey.. Emroluşunun sanatıyla rükû’dan kalkıyor. Bir âhenk, bir ÂŞK, bir cilve, bin işve. Ve naz ve haz ve duman ve secde.
Bırak… Nereye ilerlediğini biliyorlar onlar. Bak! bahar bakışlı, filinta mevsimler falan, eteklerine dökülen renklerle kırıştırıyor yosma danslarıyla, bu beni oldukça hayran bırakıyor ama, bazen korkuyorum da bu şaheser düzen içinde. Aklım kararıyor, sonra gözüm, sonra baktığım her yer. Şimdi, kalp atışlarımı
kaç mevsimin içinde,ne zaman, nasıl bulacağım? Hangi kapı zilinin melodisinde şahlanacak göğüs kafesim?
Zaman denilenin, nasıl, ne zaman, neden böyle geçtiğini anlamıyorum ben… Ve tavrım, yine değişmiyor.
Muhtemelen bir gün ben değişeceğim. Meselâ saçlarım değişecek. Titreyeren ellerimden düşecek buz kesen ayaklarıma, ölüme susamış gazel’ler gibi, titreyen benliğimi bu kez yakacak. Kalp kendini daha çok hissedecek. Gözlerine hükmedemeyecek. Beyhude geçen ömürlere, son bir tebessüm daha verecek. Fazladan nefes aldığını hissedecek. Yeterli bulmayacak. His denileni hissedecek.
Ağlayacak. Göz kapakları o’na gayrı ağırlık olmayacağını müjdeleyecek. Bir gün bir şeyler değişse bile.
Ki, biliyorum değişmeyecek. Meselâ bir çocuk hiç ağlamadan büyüse, hiç bir gönül hiç’liğe kırılmasa,
bir deli günahsızlığındaki tertemiz cennetini paylaşsa, çiçekler hiç solmasa, her an kokusunu
çakalların doymak bilmeyen sofralarında sunsa, büyüsüyle ağırlasa, kustursa kan kokuları, yok etse kötülüğü bir hilâl doğumunda, insanlık artık şükretse!
Ve sessizlik konuşsa.
Şşşşş
Ve, DUMAN…

Ay ışığı sunulurken sema’dan, büyun’dan yükselsin kelimelerin. Eyyy göğsümün raks sesini işiten kuşlar. Sükûnet gömleğimi yırtın gayrı. Yırtınki, şakaklarındaki bir çingene eda’sıyla, küheylanlar çeksin beni, GÜLleri şımaran bahçelere. Duydumki, orada GÜLlerin içinde GÜLmeler. GÜLmelerin içinde GÜLler varmış.. GÜL ve GÖNÜL hep KIRMIZI kalıyormuş. Bu duman beni bitiriyor! ben beni dahi hissedemiyorum…
Aynı dumanın sesinde kayboluyorum.. Bir gün bu âlemde birşeyler değişse bile. Tavrım mı?
Yine değişmeyecek.. “Sahi… Neden bu kadar yakınsın eyyy nefsim; Neden bu kadar yakınsın sahi!?.” Bir varmış, bir yokmuşum meğer. Bir ıslıklık ömrüm. Şimdi dudaklarımda son.”

ASUMAN KARA

Fehva-ı Cedid