Visits: 6
-Kalbimin icresinde tökezleyen muğber atışlara;
“Onu; nasıl bilirdin?” diyorum her defasında…
Ve her gün; ona benzeyen bir mevtin, cesedini kaldırıyorlar sanki mecralarımda.
-O gün de öyleydim!
Sarıp sarmaladığım o mâşuka kırılmıştı gönlüm.
Hâlbuki şu ervâhım; ezelden beri bir esef rüzgârına kapılmış,
Öylece esip geçiyordu vaktimin kıyılarından.
Firâkıma koşuyordum köşe-bucak.
Kırgınlığıma neşredilen bir hışımdı bu..
Nitekim doğduğum yere yeniden müracaat etmişcesine;
o yer…
İşte o yer, benim hilkatimin hikayesiydi
Ruhumun tüm kainattan dışlanmış,
Beşerî ömrüme taşlar atılmış onun dünyası…
Ve recm’edilen ömrüm; aslında ruhumun en iffetlisiydi.
-Geçtii!
Ömrüme atılanların.. kiri, pası geçti.
Lâkin;
Ruhuma işlemiş o izler baki kaldı yanına.
O günden sonra adını andığım
ve derin izlerime gönül ayûnunden bakan şunu yazdı;
-Sen..!
“Ya senin adın; Hz. Meryem’in sancısından taşıdığın izler.”
Ahh!
O izler..
derunden gelen sesimin iniltisi…
Münzevi odalarımın kapı gıcırtısı..
Yalnızlığımın dizlerinde uykulara dalışım
Ve sen, dilsizliğimin ezgilerinde hüzünlü besteler çalanım;
Şimdi dinle beni!
hiçbir şey belirsiz kalmaz.
Bir gün ruhunda dolaşan kasvetli izler üzerinden çekilir..
gün yüzüne çıkar ihtişamlı doğrular.
Tıpkı senin dosdoğru geldiğin o yolun ince çizgileri gibi.
Kim bilir belki de sabahın tan yerindeki ışığın seyri düşer gözbebeklerine;
Hû’şular içinde yatarsın dizlerime..
Ve ben senin saçlarını severim.
Ben senin küçüklüğünün endamı olurum.
Seni temsil eden o; iki yanıma salındırdığım örgülerin bir ucunu gökyüzüne gönderirim.
Çek beni semalarına mağrurum!
Seni ötelerden izlediğim yeter artık…
Bir de bulutlarından bakmak istiyorum yeryüzüne.
N’olur ahenginle tut beni!
Sana geldim..
Sakın bırakma!
MERYEM TURHAN